turanılgın

22222-GİRESUN

ANELERİ

 

Efsaneler halk edebiyatımızın en güzel örneklerindendir. Geçmişle bugün arasında kültürel bağ kurar. İnsanın ve onun oluşturduğu kültürel ortamın yeni nesillere aktarılmasını sağlar. Gerçek veya gerçeküstü varlıklara, yer ve olaylara olağanüstü özellikler atfedilerek oluşturulur. Toplumların inanç ve hayal dünyasındaki çeşitliliği ortaya koyması bakımından önemlidir. Giresun ve çevresinde hala halk hafızasında varlığını muhafaza edebilen efsaneler, mitler ve sözlü kültür unsurları kayda değer nitelik taşırlar.
 
Giresun yöresinde en çok bilinen efsaneler:
 
1- Ada’da Kutsal Heykel Efsanesi
İsrailoğuları Mısır’da iken Hz. Yusuf’un altından bir heykelini yaparlar. Mısır´dan sürgün ile çıkarılmaları Filistin´e yerleşmeleri sırasında heykel Mısır’da kalır. Halkın talebi üzerine Hz. Musa bir mucize ile heykeli Mısır’dan Filistin’e getirir. Ancak o vakitler “Kenanîler” olarak bilinen Fenikeliler, heykeli alırlar Kıbrıs adasına götürürler. Denizcilikle uğraşan Yunanlılar heykeli buradan alarak kutsal Olimpus dağına yerleştirirler. Pers İmparatoru Dara (Dareios) Anadolu ve Yunanistan´ı ele geçirince bu heykeli Mısır´a geri verir. Bundan sonra heykel yine Fenikelilerin eline geçer. Onlar da daha güvenli buldukları Karadeniz’in tek adası olarak Aretias Adası´na yerleştirilirler. Böylece kutsal Yusuf heykeli Giresun’a gelmiş olur. Heykeli almak için Yunanlıların 40 kez adaya saldırırlar, ama başarılı olamazlar.

Giresun şehrinin kurucusu kabul edilen Kral Farnakes, Giresun´a egemen olunca, altın heykeli adadan alarak Kale’de bir tapınağa yerleştirir. Buraya Kale’deki Kufa Kuyusu´ndan su bağlanarak su kutsanmış olur. Bu suyun Lonca Mahallesi’ndeki Meryemana Kaya kilisesi çeşmesine akıtıldığı rivayet edilmektedir. Daha sonra Bizans hâkimiyetine giren Giresun’dan kutsal heykel kaçırılıp kaybolur.
 
2-Seyyid Vakkas Efsanesi
Seyyid Battal Gazi, Abdurrahman Gazi gibi Seyyid Vakkas da Hz. Peygamber ile kan bağı bulunan bir savaşçı, serdengeçtidir. İslam dinin yaymak ve cihat etmek için Karadeniz Bölgesini tercih etmiştir. Efsaneye göre Giresun´u alması için bir fındıkkabuğuyla denizleri aşarak Giresun´a gelmiş; emrindeki kuvvetleri de bir fındık içi ile günlerce beslemiştir.
 
Pontus Devletine son vermek Karadeniz Bölgesine İslam dinin yaymak isteyen Sultan Fatih’in ordusuna katılıp onun Uç Beyi olmuştur. Giresun Kalesi’in deniz ile buluştuğu noktada yer alan Metamorphisis Kilisesi’ne giderek burada gizlice bilgi toplama çalışır. Ancak ayine katılan Hıristiyanlar tarafından fark edilmiştir. Durumunun ortaya çıkması üzerine Hıristiyan halk tarafından yakalanmak istenir. Ancak o savaşmayı tercih eder ve bu yüzden de bir kılıç darbesi ile kellesini kaybeder.
 
Mucizevî biçimde kopan kellesini kolunun altına alarak uzun süre savaşır ve çok sayıda düşman öldürür. Bu şekilde savaşarak Kale eteğine kadar gelir. Bir kadının bu hali görüp hayret ile çığlık atması üzerine de sırrı ifşa olduğu için düşüp ölür. Bu olağanüstü olay halk hafızasında yer eder ve zamanla mezarı üzerine bir türbe inşa edilir.
 
3-Al Kızı Efsanesi
Dereli ilçesinin Kızıltaş yaylasında Sağrakgöl adıyla gizemli bir göl varmış. Suyu soğuk ve oldukça derin olduğu için de kimse buraya girmeye cesaret edemezmiş. Bir gün köyün çok iyi kalpli çobanı, kaybettiği koyunlarını ararken gölün kenarında bir ipek mendil bulmuş. Mendilin sahibi gölün içinde yüzen uzun saçlı bir peri kızıymış. Çoban mendili alıp eve dönmüş. Peri kızı da onu takip ederek çobanın evine gelmek zorunda kalmış. Sonra peri kızı ile çoban evlenmişler, çocukları olmuş.
 
Bu evlilikten evliyanın baş tacı Hacı Ellez (İlyas) Hazretleri olmuş. Yıllar sonra çoban ile peri kızı yine bu gölün kenarına gelmişler ve ilk karşılaştıkları günleri hatırlamışlar. Peri kızı çobandan, ipek mendilini artık geri vermesini istemiş. Çoban da peri kızının yaşlı haline anne oluşuna bakarak kendisini terk edemeyeceğini düşünerek mendilini geri vermiş. Peri kızı mendili alıp Sağrakgöle ayağını dokundurunca ilk günkü gibi gençleşmiş ve güzelleşmiş. Çoban onu kararından geri çevirmek istemişse de başarılı olamamış. Peri kızı “evim al evi olsun, lohusalar şifa bulsun” diye dilek dileyerek gözden kaybolmuş. İşte o günden beri Kızıltaş köyündeki bu ev “al ocağı” olarak kalmış. Loğusa hasta gelinler, kadınlar buraya giderek Al kızından şifa bulmuş.
 
4-Çoban Totak ve Pir Aziz Efsanesi
Bugünkü Piraziz ilçesinde türbesi bulunan Şeyh İdris’in Karagöl Dağı çevresindeki yaylalarda otlattığı koyun sürüsü, “Çoban Totak” adında ermiş biri tarafından otlatılmaktaymış. Şeyh İdris’in de yaylada bulunduğu bir sırada, beklenmedik bir zamanda Çoban Totak ölmüş. Ölüm olayı ikindi vaktinde gerçekleştiğinden cenazenin kaldırılması için yeterli vakit de yokmuş. Ayrıca olayın yaşandığı yayla ile Şeyh İdris’in yaşadığı Piraziz arasında –yürüme- bir günlük mesafe varmış. Bu durum karşısında Şeyh İdris abdestini almış ve ikindi namazına başlamadan önce kuzeye yönelerek mollası Aziz’e seslenmiş:
 
“- Totak öldü kefenlik bez getir, kazma kürek tez getir, koyuna da tuz getir!” demiş. Şeyh İdris daha namazını bitirmeden Molla Aziz yanına gelmiş. Bu durum karşısında şaşıran Şeyh İdris, mollasının eriştiği manevî dereceyi takdir anlamında ona “Pir kişi olasın, adın da bu yerlerde bâki kalsın” diye duada bulunmuş. Bundan sonra bölgeye Pir Aziz’in adı verilmiş.
 
5-Gelinkaya Efsanesi
Giresun ilinde halkın “Gelinkaya” diye isimlendirdiği ve adına efsane izafe ettiği iki mekân vardır. Bunlardan biri Görele taraflarında Sisdağı´nın güneybatısında yer almaktadır. Çanakçı Kuşköy´ün de doğusuna düşen bu doğal kayalık, Sisdağı´nın yamacına yaslanmış, 30-40 m yükseklikte ve bebeğini sırtında taşıyan bir kadın görünümündedir. Halk arasındaki yaygın söylence şöyledir:

Yıllar önce güzel bir gelin ve çok sevdiği kocasıyla bir de çocuğu varmış. Karı kocayla birlikte oturan bir de yaşlı kaynana varmış. Ailenin geçimi, hayvancılığa dayalıymış. Yaşlı kaynana, karı - koca ve bir çocuktan oluşan bu mutlu aileyi kıskanıyormuş. Kaynana çok titiz ve geçimsiz birisiymiş. Gelin, çoktan bu yaşlı acuzeyi terk edip gidecekmiş. Ama kocasını ve çocuğunu da çok seviyormuş.
Bir gün, genç gelin, yanında çocuğuyla birlikte, Sisdağı´nın yamaçlarına ineklerini otlatmaya gitmiş. İneklerden Sarıkız diye adlandırılanı çok hoyrat, dik başlı; ötekilere uymayan, onlardan ayrılıp ormanın derinliklerine giden bir hayvanmış. Genç gelin, bebeğini avutup emzirirken, sarıkız kaşla göz arasında yok olmuş. Öteki sığırlardan ayrılıp, ormanın derinliklerinde yitip gitmiş. Gelin, neden sonra ineğin yokluğunu, yittiğini fark etmiş, hemen aramaya başlamış.

Genç gelin, Sarıkız´ı bulabilmek için Sisdağı´nı dolanıp durmuş, her yanı aramış. Aramadık yer bırakmamış, ama nafile yine bulamamış. Akşam yaklaştıkça, yüreğini korkular sarmaya başlamış. Eve gitse kaynanadan; dağda kalsa kurttan kuştan korkarmış. Çıkar yol bulamayan genç gelin, çocuğu sırtında, bir süre daha ormanda dolaşmış durmuş. Ama hiçbir iz bulamayınca, ağlaya başlamış. Gözyaşları akan derelere karışmış. Karanlık iyice bastırıp, gecenin yüreklere korku salan sessizliği çökmüş, her yanı kaplamış. Artık yapabileceği hiçbir şey kalmayınca Kıbleye dönüp Allah’a yalvarmış:
 
-"Allah’ım, ya beni kuş et uçur, ya da taş et dondur!" demiş. Gelinin yalvarışları kabul edilmiş ve o anda taş olup kalmış.
 
Efsanenin başka bir versiyonu da Merkez ilçeye bağlı Mesudiye köyünde bulunan üst üste oturmuş ilginç iki kaya ile ilgili olanıdır. Söz konusu bu kaya ile ilgili efsane ise şöyledir:
 
Güzeller güzeli genç bir kız, görücü usulü ile sevmediği bir erkek ile evlendirilmek isteniyormuş. Anne ve babasına karşı çok saygılı olan iyi kalpli kız buna itiraz edebilecek durumda değilmiş. İçten içe köyün başka bir delikanlısı ile hayatını birleştirmek, onunla evlenmek istiyormuş. Ama bunu ailesi ile paylaşmaktan da sıkılıyormuş, biraz da babadan korkuyormuş. Tanımadığı, sevmediği bir erkeğe verilmesine engel olamamış. Düğün tarihi gelmiş çatmış ve nihayet koca evine gelin olarak yolcu edilmiş. Gelin alayı önünde giden at üzerinde götürülürken içinden Allah’a dua edip yalvarmış:
 
“-Allah’ım, beni kötü koca eline düşürme, taş et dondur” demiş. İyi kalpli gelinin duası kabul olmuş ve gelin alayının önünde, at üstünde taş oluvermiş.
 
 

 

VALİMİZ
DURSUN ALİ ŞAHİN
Giresun Valisi
HIZLI ERİŞİM
GİRESUN KÜLTÜR SANAT ETKİNLİKLERİ
 
body[background=Images/bg.jpg] { background-image: url(http://www.canakci.bel.tr/Images/bg.jpg); } body[topmargin=0] { margin-bottom: 0px; margin-top: 0px; } body[leftmargin=0] { margin-right: 0px; margin-left: 0px; } element.style { background-attachment: fixed; } Matched CSS Rules user agent stylesheet body { display: block; margin: 8px; } Giresun, Anadolu'nun kuzeydoğusunda, yeşille mavinin kucaklaştığı Karadenizin inci kentlerinden birisidir. Şehir, denize doğru uzanan yarımadanın üzerinde yer almaktadır. Yarımadanın karşısında Karadenizin tek adası olan Giresun Adası (Aretias), kentin bir kolyesi gibi durmaktadır. Şehrin nerede kurulduğu ve kimler tarafından iskan edildiği konusu tartışmalıdır. Bu tereddüt M.Ö. 350 yıllarına ait kaynaklarda da yer almaktadır. Coğrafyacı Strabon, Farnakia dediği şehrin; bugünkü Giresun kentinin olduğu yerde kurulduğu üzerinde durmuştur. Romalı idareci Arrien Farnakia'nın eski adının Kerasus olduğunu belirtmiş ve buranın Sinoplular tarafından kurulduğunu yazmıştır. Şehir hakkında Roma, Bizans ve Rum Pontus İmparatorluğu dönemine ait tatminkar bilgiler yoktur. Eski Anadolu tarihi araştırmalarında, şehir ve kasaba tarihlerinde dil incelemeleri sonucunda, bu bölgede M.Ö. 2000'li yıllardan beri Türk varlığının mevcut olduğu anlaşılmıştır. M.Ö. 7.y.y.da İskitlerin Karadenize göç etmesi ile Oğuz unsurları da bu bölgeye yerleşmişlerdir. Bu bölgede Oğuz boylarından Yazır, Döğer, Avşar, Karkın, Halaç'ların; Akhun, Kuşan, Peçenek, Hazar, Hun, Kıpçak Türklerinin yerleşimi mevcuttur. M.Ö. 7.y.y. ın ilk yarısında İskit baskısı sonucu Kimmerler, Kafkaslara geçerek Anadolu'ya geldiler. Şebinkarahisar'ın bozbayır, Akkaya, Güneytepesi, Dişkaya civarındaki mağaraların; Yedipınarlar yakınındaki Dipsizkuyu adındaki eserlerin ve Naibli yakınındaki büyük höyüğün, Kimmer'lere ait olduğu değerlendirilmektedir. Giresun Adasında yaşadığı ileri sürülen Amazonların menşei İskitlere dayandırılır. Trabzon'lu Ermeni tarihçi Minas Bijiskyan ise Amazonlar hakkında "cesur, savaşçı kadınlar" diye bahseder. Yine eski tarihçiler Amazonların Terme'de bağımsız devlet kurarak Karadeniz'e hakim olduklarını söylerler. Ünlü tarihçi Heredot da "Amazonların İskitli gençlerle kaynaşmasından" söz etmiştir. Karadeniz bölgesinde, ilk ve orta çağlarda, İskit, Kimmerler, Hun, Hazar, Bulgar, Uz, Peçenek göçlerinin sonucu Türk iskanının olduğu, Karadeniz ağızlarının fonetik ve morfolojik yapısıyla birlikte yer adlarından da anlaşılır. Giresun'un batı yakasındaki Çıtlakkale mahallesinin adının Deliorman ve Selanik civarından gelerek buraya yerleşmiş olan Türk topluluğu Çıtaklardan geldiği, bölgede konuşulan lehçenin ve kültür unsurlarının Çıtak ve Gagavuz Türklerinin ki ile benzerlik gösterdiği görülür. Hitit İmparatorluk dönemi tabletlerine dayanan tarihi kaynaklarda, Giresun'un Azzi Bölgesi sınırları içinde kaldığı anlaşılmaktadır. Karadeniz bölgesinde 90'a yakın koloni şehri kuran Miletoslular, Giresun ve Tirebolu şehirlerinin de kurucularıdır. Amaçları bu bölgeyi kendilerine yurt edinmek olmayıp, buraların her türlü yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürmekti. Bu yüzden yerleşim birimlerinin korunabilecek kısımlarını alıp buralara yerleşmişlerdir. Persler, Anadolu'yu ele geçirdikten sonra, bu bölgeyi merkeze bağlı satraplıklara (eyalet) bölmüşlerdir. Giresun da Doğu Karadenizin satraplığı içinde yer almıştır. Giresun, bir süre Kapadokya Krallığı (M.Ö.332-323) ile Makedonyalıların (M.Ö.3301) hakimiyetinde kalmıştır. Pontusluların en güçlü dönemi olan Kral Farnakes zamanında tüm Doğu Karadeniz bu devletin sınırları içinde yer almıştır. Giresun'un Farnaika adını da bu dönemde aldığı çeşitli kaynaklarda belirtilmiştir. Daha sonra Roma İmparatorluğu bu bölgede egemen olan Pontusluların hakimiyetine son vermiş ve Farnakia'yı kendi sınırları içine katmıştır. Çevresinde önemli gümüş ve demir üretim yerleri olan Giresun'a Romalılar tam bir hakimiyet kurmamışlardır. Onların döneminde bu bölgede para basıldığı rivayet edilmektedir. Roma idaresinin ilk dönemlerinde Romalı yazarlardan Ammianus Marcel'e göre Romalı komutan Lucullus buraya geldiğinde yabani kiraz ağaçlarını görmüş ve bu ağacın fidanlarını Roma'ya götürmüştür. Bu bilgi kirazın dünyaya Giresun'dan yayıldığı inancının kaynağı olmakla birlikte Roma'da daha önce de kirazın varolduğu belirtilmektedir. Giresun Romalıların ardından Bizanslıların denetimine geçmiştir. Bizans egemenliği döneminde Yunan medeniyetinin büyük bir hızla gelişip yayılmasına karşılık, Yunan soyu gittiçe zayıflamıştır. Bu sebeple, Bizans İmparatorları, ülkelerinin içerisinde yaşayan ve başka soydan gelen insanları asimile etmeye çalışmışlar ve bu yolda en çok dil ve dinden yararlanmışlardır. Doğu Karadenizin ormanlık alanlardaki kabileleri itaat altına almak için ormanlar kesilerek yollar açılmış, yol boylarına muhafız kulübeleri yapılmış, hatta bir miktar hristiyan Bulgar Türk'ü de getirilip bölgeye yerleştirilmiştir. Bizanslılar bu yolda çaba harcarken 705 yılında ilk kez Müslüman Arap orduları bölgeye gelip İslamlığı tanıtmaya başlamıştır. 1204 yılında Haçlılar, Bizansın başkenti İstanbul'u ele geçirince İmparator Komnenos'un çocukları Trabzonu alıp burada Trabzon Rum İmparatorluğu kurmuşlardır. Giresun da bu devletin sınırları içinde yer almıştır. Anadolu Selçuklu Devletine vergi vermeyi kabul eden ve 1244'te Moğolların egemenliği altına giren Trabzon Rum Devleti Türklerin bir eyaleti haline gelmiştir. Trabzon'a bağlı bulunan Giresun ve çevresi Moğol nüfuzu altına girmiştir. İşte bu sırada, Oğuzların Üçok koluna mensup boylardan biri olan Çepniler; Ordu, Giresun ve Trabzon illeri sınırlarına yerleşmeye başlamışlardır. Giresun'un Türkleşmesi, Anadolu Selçuklu devletinin çöküşünden sonra Anadolu Selçuklu Beylikleri döneminde daha da artarak devam etmiştir. Türkmenler, Sinop, Samsun bölgesine hakim olduktan sonra, 1297'de Ünye yöresini ele geçiren Çepniler, Trabzon'a kadar akınlarda bulunmuşlardır. Bu tarihlerden itibaren Karadeniz'de ticaret kolonileri kurmaya başlayan Cenevizlilerin de şehirde temsilcileri olduğu sanılmaktadır. Dolayısıyla burada ayrıca Ceneviz nüfusu da etkili olmuştur. XIV. Yüzyılın başlarında Çepni Türkmenlerini akınları sırasında kalenin zaptedildiği tahmin edilmektedir. Bayram Bey, Ordu ve çevresini kontrol altına alan Çepni Türkmenlerinin beyidir. Oğlu Hacı Emir Bey döneminde bu bölgeye "Bayramlu Beyliği" denilmeye başlanmıştır. O da aynı şekilde Trabzon Rum İmparatorluğunu sıkıştırmaya devam etmiş olup, Hacı Emir Beyin Oğlu Emir Süleyman Bey de, 1397'de Giresun'u fethetmiştir. Böylece onun zamanında Giresun ve çevresinin fethi ve Türkleşmesi tam manasıyla sağlanmıştır. Bu beylik iç ve dış çatışmalar sonucu zayıflayıp Sivas Hükümdarı Kadı Burhaneddin'in hakimiyetine girmiş ve dolayısıyla Giresun da bu devletin sınırları içinde kalmıştır. Bugüne kadar yanlış bir kanaat olarak Giresun'un Türkleşmesi Fatih Sultan Mehmet'in 1461'de Trabzonu fethiyle beraber gösterilmiştir. Giresun'un Osmanlı Devletine bu tarihte katıldığı doğrudur. Oysa Giresun'un Türkleşmesi 1397'de Bayramlu Çepni Türkmen Beyi Emir Süleyman Beyin Giresun'u fethetmesiyle gerçekleşmiştir. Bu yanlış kanaat yüzünden Giresun'da onun adını taşıyan hiçbir eser bulunmamaktadır. Dolayısıyla Giresun'un ilk fatihi tanınmamaktadır. OSMANLILAR DÖNEMİ 1402'de Timur'un egemenliğine giren Giresun, 1453'te Fatih Sultan Mehmet şehri vergiye bağlamış fakat vergisini vermediği için 1456'da kuşatılmıştır. Şehir 1461'de Trabzon Rum İmparatorluğunun direnmeksizin teslimiyle Osmanlı idaresine girmiştir. Osmanlı idaresinde şehir bir liman şehri olarak önemli bir gelişme göstermiştir. 16-17 ve 18.y.yıllarda Giresun ve çevresinde eşkıyalık hareketleri, başka grupların yağmalamaları görülmüş, II.Mahmut döneminde çevre tamamen Osmanlı'nın kontrolü altına girebilmiştir. MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ Anadoluda yaşayan her türk insanının katıldığı İstiklal Savaşının Giresun için de önemli bir yeri ve kahramanlık yönü vardır. 19 Eylül 1924 Cuma günü Hamidiye Vapuruyla Giresun'u ziyaret eden Atatürk, "Afyonkarahisar'da, Dumlupınar'da sizin Uşaklar da vardı" cümlesiyle Giresun'u milli mücadele tarihine mal etmiştir. Giresun uşağının milli mücadeledeki kahramanlıkları yalnız Afyonkarahisar'da değil daha önceki yıllarda Kafkas cephelerinde başlamıştır. I.Dünya Savaşından önce Giresun'un etnik yapısı incelendiğinde, nüfusun yarısının Türk, diğer yarısına yakın bir kısmının Rum ve ikinci yarıyı tamamlayan az bir kısmının da Ermeni olduğu görülmektedir. Bu topraklar üzerinde hayatiyet bulmuş, nesillerine gelecek garantisi sağlamış Rumlar, savaş öncesi kasabanın her türlü ticaretine hakimdiler. Yerli Türk halkı daha çok çiftçilik ve hayvancılıkla uğraştığı için ağır vergiler altında ezilerek fakir düşmüşlerdir. Zenginlik ve refah içinde bulunan Rumların en büyük gizli hayali, bu bölgede Pontus Rum Devletinin yeniden kurmak ve Türkleri bölgeden kovmak ve imha etmekti. Trablusgarp ve 1.Balkan savaşlarında Türklerin mağlup olmaları Rumları şımartmış, İttihat ve Terakki Fırkası taraftarları ile kavgaya başlamışlardır. Birinci Dünya Savaşında Bayburt hattında dövüşen 37. Fırkanın emrinde Giresun'lulardan oluşan gönüllü bir birlik vardı. Başında Gazi Topal Osman Ağa'nın bulunduğu bu birlik, Harşıt Irmağı çevresinde Rus saldırılarını püskürtebilmiştir. 14 Şubat 1914 günü Kanlıdere mevkiinde Çarlık Ordusu perişan edilmiş, Giresun ve çevresinin işgali böylece önlenmiştir. Bu başarıdan sonra Giresun'lu gençler yeniden birleşerek Batum'a gitmişler, Doğu Karadenizin işgalini önlemek yolunda da büyük mücadele vermişlerdir. 15 Mayıs 1919'da İzmir'in işgaliyle Giresun'da da sokağa dökülen Rumlar, taşkınlıklarını artırmaya başlayınca, 17 Mayıs 1919'da Giresun'lular büyük bir mitingle tepki göstermişlerdir. Rumlar daha da ileri giderek, İngiliz Hükümetiyle işbirliği yapıp, Rum Pontus Hayalini bu karışık dönemde gerçekleştirebilmenin yollarını ararken, Dizdarzade Eşrefbey'in başkanlığında, Niyazi Tayyip, Doktor Ali Naci, Ethem Nazif ve İbrahim Hamdi'den oluşan ilk Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti şubesi Giresun'a da açılmış oldu. Bu cemiyet, Erzurum kongresine iki delege (Dr. Ali Naci, Mühendis İbrahim) gönderdi. 23 Nisan 1920'de Milli Hükümetin kuruluşu ile birlikte Askerlik Şubesi Başkanı Hüseyin Avni Alpaslan Bey, bu hükümete bağlılığını ilan etmiştir. İlk etapta 1000 kişilik bir tabur halinde teşkil edilen birlik Kars'ta Kazım Karabekir emrine gönderilmiştir. Atatürk, muhafızlığını yapması için Giresun'lu gönüllülerden bir manga asker isteyince, Osman Ağa tarafından bu sayı daha sonra 250'ye kadar yükseltilmiştir. Bu birliğin resmi adı "Giresun Gönüllü Müfrezesi"dir. Atatürk yine milli mücadeleye başlanacaağı günlerde bir alay kurma emrini vermiş, bunun sonucunda 47. Alay kurulmuştur. Bu alay Koçgiri isyanının bastırılmasında etkili olmuştur. Daha sonra Binbaşı Hüseyin Avni Beyin komutasında 42. Alay da teşkil ettirilerek Samsun'daki Pontusçu rumların üzerine gönderilmiştir. Daha sonra bu iki Alay, Samsun'da birleşerek Sakarya cephesine sevk edilmiştir. Sakarya Savaşında başta Hüseyin Avni Bey olmak üzere 42. Alayın büyük bir kısmı şehit olmuştur. 47.Alay savaşın sonuna kadar çarpışmış, zaferi kutlayarak şehit olan kardeşlerine dualar okuduktan sonra Ankara'ya dönmüşlerdir. Gönüllü asker, Giresun uşağı, başlı başına bir tarih sayfasıdır. Atatürk'ün gerek Anadolu seyehatlarinde, gerekse Ankara'da muhafızlığını yapmış, cephelerde cansiperane çarpışmış, cesur, vatanperver ve milliyetperver insanların oluşturduğu bu topluluk, Türk'ü temsil eden kudretin yarattığı bir tarih sayfasıdır. YARBAY TOPAL OSMAN AĞA Osman Ağa, Giresun'un Hacıhüseyin mahallesindeki köklü bir aile olan Feridunzadeler'dendir. Annesi Zeynep hanımdır. Osman Ağa ticaretle uğraşırken 1912 yılında Balkan savaşı başlamış, babası askerlik bedelini ödediği halde o, gönüllü bir birlik oluşturarak savaşa katılmıştır. Başarılarından dolayı yarbaylık rütbesine kadar yükselmiştir. Bu savaşlarda sağ ayağından ağır bir şekilde yaralanmış, tedavisinden sonra "GAZİ" ünvanı alarak Giresun'a geri dönmüştür. I.Dünya Savaşına katılmış, Ruslara karşı Batum ve Harşıt'ta çarpışmıştır. Osman Ağa'nın gönüllü taburu rusların Harşıt çayını geçmesine mani olmuş, Tirebolu'nun işgalini önlemiştir. I.Dünya Savaşındaki bu birliğin adı "Teşkilatı Mahsusa" dır. Mondros Mütarekesinden sonra Belediye Başkanı olan Osman Ağa, burada 400 yıl sulh içinde yaşayan Rum ve Ermenilerin, işgali çeteler kurarak çabuklaştırıcı çalışmalara başlamaları üzerine, gönüllü birliği ile bu işgal çabalarının belini kırmıştır. Rum ve Ermeni işgalci çeteler, Osmanlı hükümeti nezdinde lobi oluşturarak, Osman Ağa'yı tehcir işlerinden sorumlu göstermişler, yakalama emri çıkartmışlardır. Bu olay üzerine Osman Ağa, Şebinkarahisar bölgesine yerleşmiştir. 8 Mayıs 1919 tarihinde Yunan Kızılhaç heyetini taşıyan bir Yunan gemisi Giresun'a gelir. Heyet 11 Mayıs 1919 tarihinde Taşkışla'ya beyaz renkli Yunan Kızılhaç bayrağını, daha da ileriye gidip, 5 Haziran tarihinde Pontus bayrağını asarlar. Bunun üzerine Osman Ağa harekete geçer, işgal bayraklarını indirip, yerine Türk bayrağı asar. Aynı yıl Temmuz ayı içinde Osmanlı Hükümeti tarafından affedilen Osman Ağa, İzmir ilinin Yunanlılar tarafından işgali üzerine, 17 Mayıs 1919'da Giresun'da büyük bir miting düzenlemiş, işgali protesto etmiştir. Gazi Osman Ağa'nın büyük önder Mustafa Kemal ATATÜRK ile ilk buluşması 29 Mayıs 1919 günü Havza'da gerçekleşmiştir. Bu buluşmadan sonra sadece ondan aldığı emirlerden güç alarak daha rahat hareket etmeye başlamıştır. Müdafai Milliye Cemiyetinin kurulmasını da sağlayan Osman Ağa, Erzurum kongresi için Ali Naci Duyduk ve İbrahim Hamdi Beyi temsilci göndermiştir. Kars'ta görev yapan birlik yine Osman Ağa'nın önderliğinde kurulmuştur. 12 Kasım 1920'de Atatürk ile yeniden buluşan Osman Ağa, onun isteği üzerine önce 10 kişilik daha sonra da 100 kişilik bir muhafız grubunu Ankara'ya göndermiştir. Milli şuurun oluşması ve harekete geçmesi için Giresun'da Gedikkaya isimli bir de gazete çıkaran Osman Ağa, Giresun Belediye Başkanı sıfatıyla Kasım 1920'de Ankara'ya gitmiş, 12 Ocak 1921 tarihinden itibaren de 42. Ve 47. Alayların kurulması çalışmalarına başlamıştır. Gazi Osman Ağa komutasındaki 47. Gönüllü Alayı Mart 1921'deki Koçgiri Ayaklanmasını bastırmıştır. Osman Ağa komutasındaki bu alay ve Hüseyin Avni Alpaslan komutasındaki 42. Alay Sakarya Savaşında büyük bir kahramanlık ve cesaret örneği vermiştir. 42. Alayın büyük bir kısmı komutanları Hüseyin Avni Alpaslan ile birlikte şehit düşmüştür. Savaştan kısa bir süre sonra, Gazi Osman Ağa, Trabzon milletvekili Ali Şükrü Beyin ölümünden sorumlu tutulmuş, 2 Nisan 1923'te çıkan bir çatışmada henüz 40 yaşındayken vefat etmiştir. Gönüllü Alayı ile birlikte Ankara'ya vardığı zaman kendisini karşılayan milletvekillerine yaptığı konuşmada: "Ben bu millet uğruna bacağımı kaybettim. Düşmanı denize dökünceye kadar, icab ederse sedye üzerinde muharebe edeceğime alayımla birlikte yemin ediyorum." Diyerek yüreğinde nasıl bir vatan sevgisi bulunduğunu açık bir şekilde göstermiştir. Mezarı Giresun Kalesindedir. Yarbay Topal Osman Ağa ve Giresun Gönüllüleri hatırasına Giresun Valiliği tarafından 1999 yılında Kuva-yi Milliye ve Osman Ağa Müzesi açılmış olup, bu müze ilimiz Kültür Sitesi binasında hizmet vermektedir. ŞEHİT BİNBAŞI HÜSEYİN AVNİ ALPARSLAN Hüseyin Avni Alparslan 1877 yılına Tirebolu'da doğdu. 1899 yılında Harp okuluna giren Hüseyin Avni ALPARSLAN, piyade teğmen olarak bu okulu bitirdi. 1903 ve 1904 yıllarında Trakya'da faaliyet gösteren Rum ve Bulgar komitacılara karşı bu bölgede yaşayan halkı korumaya çalıştı. 1912 yılında Balkan Savaşlarına katıldı. Birinci Dünya Savaşında, Şark Cephesinde bölük ve tabur komutanlığı yaptı. Daha sonra Giresun Askerlik Şubesi Başkanlığına atandı. Bu görevle birlikte Giresun Kaymakamlığını da birlikte yürüttü. 1919 yılında Rum çetelerinin yürüttüğü faaliyetlere karşı, Giresun Gönüllü Alaylarının teşekkülünde önemli hizmetleri oldu. Daha sonra 42. Gönüllü Alay Komutanlığına getirildi. 42. Alay Komutanı olarak, Samsun ve çevresi ile Karadeniz kıyı şeridinin iç kesimlerinde katliam yapan Rum çetelerini etkisiz hale getirdi. Hüseyin Avni ALPARSLAN, istiklal savaşında sadece kılıcıyla hizmet etmeyip, aynı zamanda yazılarıyla da Türk halkını aydınlatan bir yazar olmuştur. Giresun'da Askerlik Şubesi Başkanlığı sırasında, Türk dili ve kültürü hakkında yazılar yazmıştır. Komutanı olduğu 42. Gönüllü Alayının başında Sakarya Meydan Savaşına katılan Hüseyin Avni ALPARSLAN, bu savaş sırasında 30 Ağustos 1921 günü şehit oldu... Giresun, Doğu Karadeniz Bölgesinde; doğudan Trabzon ve Gümüşhane, batıdan Ordu, güneyden Erzincan, güneybatıdan Sivas illeri ile kuzeyden ise Karadeniz'le sınırlandırılmış bir sahil ilimizdir. Giresun ilinin kurulduğu tarihten bugüne gelinceye kadar geçirmiş olduğu dönemleri incelersek; Giresun Miletliler M.Ö. VIII. Yüzyılda bir koloni kent olarak kurulmuştur. Giresun M.Ö. 183 yılında Pontos hakimiyetine geçti. Pontos Kralı Phamakes şehri şimdiki Kale ve çevresinde yeniden kurdu. Giresun'un adı bu yıllarda Pharnakia olarak anıldı. M.Ö. 63 yılında Roma hakimiyetine giren şehir 1024 yılında Trabzon Rum İmparatorluğu'na bağlandı. 1461 yılında Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet'in, Trabzon'u fethi ile şehir Osmanlı İmparatorluğu'na katıldı. 1923 yılında Cumhuriyet'in ilanından hemen sonra il oldu. 2002 yılı verilerine göre merkez ilçe dahil 16 ilçesi, 17 beldesi, 536 köyü bulunmaktadır. Giresun ismi nereden geliyor? Sorusunun cevabı ise; kirazın ana yurdu Giresun'dur. Bu nedenle de şehir adını o zamanlar kiraz anlamına gelen Kerasus veya Keresea kelimelerinden almıştır. Giresun ilinin ekonomik gelir kaynağı fındıktır. Fındığın en kalitelisi ise Giresun'da yetişmektedir Giresun; konumu, kültürel değerleri ile her mevsim gezilip görülmeye değer eşsiz güzelliklere sahiptir. Giresun'un doğal güzellikleri ve tarihi eserleri bakımından çok önemli bir özelliği de turizme elverişli yaylalarıdır. Şehre ayrı bir değer katan başka bir özelliği ise Doğu Karadeniz'de bulunan tek adaya sahip olmasıdır. Şehrin merkezinde bulunan Kale, doğal güzelliği ve tarihi bakımdan gezilmeye, görülmeye değer bir yerdir. Giresun kendine özgü mutfağı, folkloru ile zengin bir kültürel yapıya sahiptir. Bu kültürel yapı çerçevesinde her yıl mayıs ayının 20'sinde Uluslarası Karadeniz Giresun Aksu Festivali etkinlikleri yapılmaktadır.
1 2 3 4 5 128px × 64px
&t=< ?p">++Sitene EklePaylaş
Siteye Geç
Bilgi-Depom

Paylaş
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol